Kırtasiye ve Ofis

Jack London’ın Âdem’den Önce adlı eseri, tarihöncesi çağlarda yaşayan insansı türlerin mücadelesini bir çocuğun rüyaları aracılığıyla anlatırken, evrim ve insanlığın kökenlerine dair etkileyici bir kurgu sunar.

Anton Çehov’un Altıncı Koğuşu, bir taşra akıl hastanesinde geçen ve adalet, duyarsızlık ile aydın sorumluluğu üzerine derin sorgulamalar yapan çarpıcı bir novella; Rus aydınının trajik “deliliğini” gözler önüne seriyor.

Franz Kafka’nın Babaya Mektupu, yazarın babasıyla yaşadığı derin çatışmayı ve yabancılaşmayı gözler önüne seren, edebiyat tarihinin en çarpıcı itiraf metinlerinden biridir.

Jack London’ın Beyaz Diş romanı, vahşi doğanın ortasında zekâsı ve içgüdüleriyle hayatta kalmaya çalışan bir kurdun, insanlarla kurduğu bağ sayesinde yeniden medeniyete dönüşünün unutulmaz hikâyesidir.

Dostoyevski’nin gençlik dönemine ait Beyaz Geceler ve diğer öyküler, aşk, yalnızlık, vicdan ve insan ruhunun kırılgan yanlarını yalın ama derinlikli bir dille işleyen unutulmaz klasiklerdir.

Victor Hugo’nun Bir İdam Mahkûmunun Son Günü, idam cezasına karşı güçlü bir duruş sergileyen; insanlık, vicdan ve adalet üzerine unutulmaz bir başyapıttır.

Jack London’ın Bir Kuzey Macerası adlı öyküsü, Aleut adalarından çıkan kabile reisi Naass’ın, sevdiği kadını kaçıran yabancının peşinde dünyayı dolaşarak hem intikam hem de dönüşüm arayışını konu alır.

Franz Kafka’nın Dönüşüm adlı klasiği, bir sabah dev bir böceğe dönüşerek uyanan Gregor Samsa’nın hikâyesi üzerinden yabancılaşmayı, insan ilişkilerindeki çatışmaları ve varoluşun ağırlığını çarpıcı bir dille anlatır.

Halil Cibran’ın Ermiş’in Bahçesi, El Mustafa’nın dönüş yolculuğunda müritleriyle paylaştığı ayrılık, zaman, doğa ve insan ilişkilerine dair derin öğretileriyle, Ermiş’in ruhunu sürdüren bilgelik dolu bir eserdir.

Mihail Bulgakov’un Genç Bir Doktor’un Anıları, devrim sonrası Rusya’nın ücra bir kasabasında görev yapan genç bir hekimin batıl inançlarla, zor doğumlarla, fırtınalarla ve kendi mesleki sınavlarıyla mücadelesini çarpıcı bir gerçekçilikle anlatır.

Tolstoy’un İnsan Neyle Yaşar? adlı eseri, insan sevgisi, inanç ve ahlak üzerine düşündüren öykülerle hayatın anlamını sorgulayan derinlikli bir klasik.

Tolstoy’un İvan İlyiç’in Ölümü, sıradan bir insanın ölüm karşısındaki içsel hesaplaşmasını yalın bir dille anlatırken, yaşamın anlamı ve ahlak üzerine derin sorgulamalar sunan eşsiz bir klasiktir.

Charlotte Perkins Gilman’ın Kadınlar Ülkesi, yalnızca kadınlardan oluşan bir toplumda eşitlik, mantık ve sevgi üzerine kurulu yaşamı keşfeden üç erkeğin önyargılarının altüst oluşunu anlatan, feminist ütopya edebiyatının öncü eserlerindendir.

Dostoyevski’nin Kumarbazı, aşk ile kumar tutkusu arasına sıkışan bir adamın hikâyesi üzerinden insan ruhunun zaaflarını ve tutkuların yıkıcı gücünü ustalıkla işler.

Jack London’ın Martin Eden adlı romanı, aşkı ve toplumsal yükselme arzusu uğruna kendini eğitip yazar olmaya çalışan genç bir işçinin, Amerikan Rüyası’nın vaatleriyle hayal kırıklıkları arasında sürüklenen trajik hikâyesini anlatır.

Stefan Zweig’in Mecburiyet adlı eseri, savaş karşıtı bir ressamın görev duygusu, inançları ve sevgisi arasında yaşadığı çelişkileri anlatan, insanın vicdan ile toplumsal baskı arasında sıkışmışlığını çarpıcı biçimde ortaya koyar.

Stefan Zweig’in Olağanüstü Bir Gecesi, duyarsız bir burjuvanın küçük bir “suç”la başlayan serüveninde, insan olmanın derin hazlarını ve ruhsal uyanışa giden dönüştürücü yolculuğunu anlatır.

Dostoyevski’nin Öteki adlı eseri, kişilik bölünmesini ve parçalanmış bilincin yarattığı karanlık dünyayı irdeleyen, yazarın en çarpıcı psikolojik romanlarından biridir.

L. Frank Baum’un Oz Büyücüsü, Dorothy ve köpeği Toto’nun fantastik Oz Diyarı’nda Korkuluk, Teneke Adam ve Aslan’la birlikte çıktıkları unutulmaz yolculuğu anlatan; hem çocuklara hem de yetişkinlere hitap eden büyülü bir klasik.

Dostoyevski’nin Yeraltından Notları, topluma yabancılaşmış bir adamın iç çatışmalarını ve karanlık ruh hâlini gözler önüne seren; yazarın sonraki büyük romanlarının habercisi sayılan çarpıcı bir klasiktir.