Mağaza

Robert Louis Stevenson’ın Dr. Jekyll ile Bay Hyde Tuhaf Bir Vaka adlı klasiği, insan ruhundaki ikilik ve gizli arzuların çatışmasını çarpıcı bir şekilde ortaya koyan, edebiyat ve popüler kültürde derin izler bırakmış unutulmaz bir başyapıttır.

Charlotte Perkins Gilman’ın Kadınlar Ülkesi, yalnızca kadınlardan oluşan bir toplumda eşitlik, mantık ve sevgi üzerine kurulu yaşamı keşfeden üç erkeğin önyargılarının altüst oluşunu anlatan, feminist ütopya edebiyatının öncü eserlerindendir.

Stefan Zweig’in Mecburiyet adlı eseri, savaş karşıtı bir ressamın görev duygusu, inançları ve sevgisi arasında yaşadığı çelişkileri anlatan, insanın vicdan ile toplumsal baskı arasında sıkışmışlığını çarpıcı biçimde ortaya koyar.

Stefan Zweig’in bu öykü derlemesi, masumiyetin kırılganlığı, aşkın gölgesinde kalan oyunlar ve geçmişle yüzleşmeler üzerinden insanın zaaflarını, özlemlerini ve dönüştürücü deneyimlerini derin bir empatiyle anlatıyor.

Jack London’ın Âdem’den Önce adlı eseri, tarihöncesi çağlarda yaşayan insansı türlerin mücadelesini bir çocuğun rüyaları aracılığıyla anlatırken, evrim ve insanlığın kökenlerine dair etkileyici bir kurgu sunar.

Halil Cibran’ın Ermiş’in Bahçesi, El Mustafa’nın dönüş yolculuğunda müritleriyle paylaştığı ayrılık, zaman, doğa ve insan ilişkilerine dair derin öğretileriyle, Ermiş’in ruhunu sürdüren bilgelik dolu bir eserdir.

Charles Dickens’ın İki Şehrin Hikâyesi, Fransız Devrimi’nin kanlı atmosferinde aşk, fedakârlık ve insanlık değerlerini öne çıkaran; Paris ile Londra arasında geçen unutulmaz bir klasiktir.

Seneca’nın Mutlu Yaşam Üzerine ve Yaşamın Kısalığı Üzerine adlı metinleri, Stoacı felsefenin doğayla uyumlu yaşama çağrısını ve hayatın anlamına dair derin sorgulamaları yalın bir dille sunar.

Shakespeare’in ölümsüz klasiği Romeo ve Juliet, düşman ailelerin çocukları arasında filizlenen yasak aşkın trajik hikâyesiyle yüzyıllardır okurları ve seyircileri büyüleyen en etkileyici aşk tragedyasıdır.

Tolstoy’un İnsan Neyle Yaşar? adlı eseri, insan sevgisi, inanç ve ahlak üzerine düşündüren öykülerle hayatın anlamını sorgulayan derinlikli bir klasik.

Dostoyevski’nin Kumarbazı, aşk ile kumar tutkusu arasına sıkışan bir adamın hikâyesi üzerinden insan ruhunun zaaflarını ve tutkuların yıkıcı gücünü ustalıkla işler.

Victor Hugo’nun Bir İdam Mahkûmunun Son Günü, idam cezasına karşı güçlü bir duruş sergileyen; insanlık, vicdan ve adalet üzerine unutulmaz bir başyapıttır.

Jack London’ın Beyaz Diş romanı, vahşi doğanın ortasında zekâsı ve içgüdüleriyle hayatta kalmaya çalışan bir kurdun, insanlarla kurduğu bağ sayesinde yeniden medeniyete dönüşünün unutulmaz hikâyesidir.

Jack London’ın Martin Eden adlı romanı, aşkı ve toplumsal yükselme arzusu uğruna kendini eğitip yazar olmaya çalışan genç bir işçinin, Amerikan Rüyası’nın vaatleriyle hayal kırıklıkları arasında sürüklenen trajik hikâyesini anlatır.

Grigori Petrov’un Beyaz Zambaklar Ülkesinde adlı eseri, yoksulluk ve işgallerle sarsılmış küçük bir ulusun, eğitim ve dayanışma sayesinde nasıl yeniden doğduğunu ve kalkınmanın simgesi haline geldiğini masalsı bir üslupla anlatır.

Stefan Zweig’in Olağanüstü Bir Gecesi, duyarsız bir burjuvanın küçük bir “suç”la başlayan serüveninde, insan olmanın derin hazlarını ve ruhsal uyanışa giden dönüştürücü yolculuğunu anlatır.

Stefan Zweig’in bu öykü derlemesi, savaşın, tutkuların ve toplumsal baskıların insan ruhunu nasıl uçurumlara sürüklediğini çarpıcı karakterler ve unutulmaz hikâyeler üzerinden anlatıyor.

Franz Kafka’nın Babaya Mektupu, yazarın babasıyla yaşadığı derin çatışmayı ve yabancılaşmayı gözler önüne seren, edebiyat tarihinin en çarpıcı itiraf metinlerinden biridir.

Stefan Zweig’in Amok Koşucusu, vicdani sorumluluk ile gururu arasında sıkışan bir doktorun trajik hikâyesini anlatır; reddettiği bir yardım talebi karşısında pişmanlık, tutku ve deliliğin girdabına sürüklenişini gözler önüne serer.

Jack London’ın Bir Kuzey Macerası adlı öyküsü, Aleut adalarından çıkan kabile reisi Naass’ın, sevdiği kadını kaçıran yabancının peşinde dünyayı dolaşarak hem intikam hem de dönüşüm arayışını konu alır.